Sibilus Magica RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Sibilus Magica RPG

Bu ırklar savaşında tarafınızı iyi seçmeniz gerekiyor!
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
Kurgu Özeti

Kurtadam ve Vampirlerin savaşında tarafınızı en kısa sürede seçmeniz gerekiyor. Çünkü gözlerinizi açıp kapayana kadar büyük bir savaş patlak verebilir. Bu savaşta Kurtadam veya Vampir olabilirsiniz. Ya da savaşın dışında olabildiğince barışçıl bir ortamda yaşamayı tercih edip İnsan, Büyücü veya İblis olabilirsiniz. Yeteneklerinizi keşfedip, rol oyunlarınızın keyfine erişmek çok zor değil!

Duyurular
x Sitemizin avatar boyutu 165*350'dir.
x Irk kurguları yayınlanmıştır. Ulaşmak için; tık
x Özel Yetenek Alımları açılmıştır. Ulaşmak için; tık
Yöneticiler

Venetia Lynn Boleyn


Fredrik N. Vegard
Ayın En İyileri

Ayın Kişisel Kurgusu
name


Ayın Rol Oyunu
name


Ayın Çifti
name&name


Ayın Dostları
name&name


Ayın Düşmanları
name&name


Ayın Öğrencisi
name


Ayın Yetişkini
name
Sona McDiable Moz-screenshot-1

 

 Sona McDiable

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Sona McDiable





Sona McDiable Empty
MesajKonu: Sona McDiable   Sona McDiable Icon_minitimeCuma Nis. 06, 2012 7:41 am

Korku... Bir anda bütün vücudunu ele geçiren sadece bu duyguydu. Sert ve soğuk esen bir rüzgar gibi bütün vücuduna dokundu. Kaskatı kesilen bedeni hareket etmeyi unuttu. Gözlerini açamıyordu, duyduğu son ses ise kulaklarındaki yoğun uğultuydu. Bedeni yavaş yavaş gecelere teslim oluyordu, ruhu desen çoktan kaybolmuştu...

32 Saat Önce...


Yumuşak esintiler yüzünü ve saçlarını usul usul okşarken gözlerini yavaşça açtı Sona. Yeni bir gün daha doğmuştu. Bu yeni gün ona yeni gülümsemeler, yeni kahkahalar ve yeni eğlenceler getirecekti. En azından Sona öyle düşünüyordu, düşündükçe de içi içine sığmıyordu. Bir süre tam anlamıyla ayılmak için geniş yatağında boş boş yattı. Yatağında bir yerlerde titreyen telefonunu hissedince telefonuyla beraber kalkıp yollandı küçük banyosuna. O sırada kapağı kaldırıp gelen mesajı okudu. 'Bugün grupla kampa gidiyoruz unutma! En geç saat 8.30'da kulübenin kapısında ol!' Sona’nın mesajı görünce gözleri büyüdü bir anda. Saat 8.00'di ve tabi ki kamp meselesini unutmuştu! Bir taraftan hızla yüzüne soğuk suyu çarpıyor diğer taraftan en az üç tane hatırlatma yaptığı telefonunu çalmadığı için suçluyordu. Oysa telefonun hiçbir suçu yoktu, uykusundan hiçbir şekilde feragat etmeyen Sona hatırlatmaların hepsini kapatmıştı. Telefon dile gelip konuşsa kim bilir neler sayardı Sona'nın hakkında. Bunları düşününce gözü telefona kaydı Sona'nın. "Sakın ağzını açayım deme!" dedikten sonra kendi haline gülmeye başladı. Daha sonra kendine gelip odasına geri koşturdu. O sırada ayağının neye takıldığını anlayamayan Sona bir anda soğuk zeminle yanak yanağa buldu kendini. Yere yavaşça çarpan kafasını ovuşturarak tekrar kalktı ve hiçbir şey olmamış gibi davranarak gardolabın önüne gitti. Askıları tek tek boş alanlara doğru atıyor, giyecek bir şeyler arıyordu. En sonunda yeşil bol bir pantolon ve üzerine beyaz,ince bir kapüşonluda karar kılan Sona dolabın dibindeki valizi alıp bu sefer eline ne geçirdiyse koymaya başladı. 20 dakikada kendi rekorunu kırıp evden çıkmıştı. Tek güvencesi gruplarının toplandığı kulübenin ona en yakın mesafede olmasıydı.
Tahmin edileceği gibi oraya en geç varandı. Kendini grubun başkanı sanan Adriana'nın suratındaki kızgın ifadeyi gördüğünde hortlak görmüşe döndü -hoş Adriana'nın hortlaktan pek bir farkı da yoktu ya, neyse. Gergindi ama bunu şirin gülümsemesiyle maskeleyebilirdi. Her zamanki yaşam enerjisiyle grubun arasına iyice girdi. "Gün..." Neşeli başlayan bir selamlamayı Adriana'nın tok sesi anında böldü. "Sana geç kalma dedim! Saatin kaç olduğunun farkında mısın Meredith! Sor..." Meredith ismini duyunca sinirlenmişti, bunu da bir gülümsemenin ardına saklamaya çalıştı ama ona öyle seslenmesine de izin veremezdi. "Bana Meredith deme." Kafasını hafifçe yere eğerek söylediği bu sözler onun için yeterli olmalıydı. Adriana her ne kadar kalın kafalının teki de olsa bu uyarıyı anlayabilirdi. Daha önceki deneyimlerinden bunu öğrenmiş olması gerekirdi en azından. Yere eğdiği kafasını kaldırıp Adriana'nın yüzüne baktı, bembeyaz olan suratının kanı iyice çekilmiş gibi görünüyordu. Bir şey demek için ağzını açtıysa da konuşamadan geri kapattı. O sırada diğerlerinin gülmek üzere olduğunu fark eden Sona'nın neşesi yerine geldi tekrar. Adriana'nın aksine ona çok iyi davranan kardeşi Alexander'ın yanına gidip neşeli neşeli konuşmaya dalmıştı ki yine Adriana'nın sesi onu kendine getirdi. Grubu kamp alanına götürecek olan araç gelmişti. Valizini eline alıp -nedense ananas kokan- otobüse bindi hoplaya zıplaya. Yolculuk boyunca Alexander ile oturmuş fakat fazla konuşmamıştı. O daha çok dışarıyı izlemeyi severdi çünkü arabadayken. Gözünün önünden akıp giden görüntüler çok daha ilgi çekici gelirdi ona. Şehrin o çok katlı binalarını, kirli sokaklarını, ne yazıldığı bile anlaşılmayan duvarlarını geçtikçe içinde bir ferahlama oluşuyordu onun. Üstelik uzaktan da olsa yeşillikler ve hemen ötesinde gökyüzüyle birleşmiş, sonsuzluğa uzanan okyanusu gördüğünde fazla heyecanlanıp küçük bir iniltiyle alkış yaptı. Suratına acayip bir şekilde bakan Alexander'a dönünce hemen ağzını tuttu elleriyle fakat daha sonra dayanamayarak kolunu çekiştirip manzarayı ona da gösterdi. Alex de zaten onun kafasındandı, küçük bir kahkaha atıp yavaşça Sona’nın yanağına vurdu.
Bir kaç saat sonra otobüsün daha fazla ilerleyememesi üzerine bütün grup mavi, geniş koltuklardan kalkıp kapılara hücum etti. Zaten sıcaktan bunaldıkları için ağaçların arasında yürümek bir anda onlara daha cazip görünmeye başlamıştı. Valizlerini sırtlanıp Adriana'nın peşine düştüler ördek yavruları gibi. Adriana daha önceden gelip kamp yerlerini ayarlamıştı, bu onlara yer arama konusunda zaman kazandırmıştı. Daha içlere doğru yürüdükçe uzun pantolon giydiğine şükrediyordu Sona çünkü hava bir anda soğumuştu ayrıca diğerleri bacaklarını ve kollarını çizen dikenlerden yakınıyorlardı. O bu sırada daha çok etrafı inceleyebiliyordu. İçinde garip bir his oluştu nedense aniden. Bu his bir anda bütün neşesini alıp götürdü. Daha beş dakika önce dikenlerin arasında bile hoplaya zıplaya ilerlerken her şey yük olmaya başlamıştı. Adımları kötü bir sondan geri dönmek istercesine geri geri gidiyordu. Vücuduna emir vermekte zorlanıyor, titreyen bacaklarına ilerlemesi için yalvarıyordu. Lilith'in ona seslenmesiyle kendine biraz gelebildi. İçindeki o his hala gitmese de en azından bacakları sözünü dinliyordu. Az önce ona sevimli gelen ağaçlar şimdi birer yaratık olmuştu gözünde, içlerindeki güzelliği korumaya çalıştığı için her yere yayıldığını düşündüğü yırtıcı dikenlerinse artık işkence yapmak için orada bulunduklarını düşünmeye başladı. Evet, birden bire kafayı yemeye başlamıştı ve buna neyin sebep olduğunu bilmiyor gibiydi. Bu düşüncelerle ilerlerken durduğunu fark etmediği birine çarptı Sona. Anlaşılan kamp yerlerine gelmişlerdi. Kafasını iyice kaldırıp etrafa baktığında korkuyla bir anda yere yığıldı. Neden böyle bir şey hissetmeye başladığını şimdi anlıyordu. Adriana'ya döndü. Arkasının dönük olmasına rağmen o iğrenç yüzünde kocaman ve kendisi kadar iğrenç bir gülümseme olduğunu tahmin edebiliyordu. Dişlerini sıkıp gözyaşlarını bastırdı. Ağlayıp bağırmayacak, ona bu zaferi tattırmayacaktı. Hızla çöktü yerden kalkıp gitti Lilith’in yanına gitti yardıma. Aynı çadırda kalacaklardı.
Çadırlar kurulmuş, ateş için yer hazırlanmış, yiyecekler yavaş yavaş ortaya çıkarılmaya başlamıştı. Sona ruh gibi üzerine düşen görevi yapıyor daha sonra hiçbir şeye katılmayarak karanlık bir köşede oturuyordu. Karanlık görüntülerin zihnine süzülmesine izin veriyor, kimse görmeden akıtıyordu gözyaşlarını. Arada bazılarının kendisi hakkında sessizce konuştuğunu duysa da umursamıyordu, umursayacak hali de yoktu. Sanki yaşamıyordu, hiçbir tepki veremiyordu. Ruhu mu eriyordu? Onu bile bilmiyordu, hissetmiyordu. İlk gece yemekten sonra hemen çadırına çekildi ve yattı. Bir hafta böyle geçecek, daha sonra Adriana'yı bulup birkaç küfür, yumruk ve tekmenin ardından eski haline dönecekti.

İşte ilk kan o gece dökülmüştü! Sona gözlerini tiz bir çığlıkla beraber açtı. Hızla çadırdan çıkmaya çalışırken ilk çığlığı başka çığlıklar, ağlamalar, inlemeler izledi. Çadırdan çıkar çıkmaz gördüğü görüntü karşısında dehşete düşen Sona hiç hareket edemedi. Sadece dizlerinin üstünde öylece kala kaldı. Alex' in yanına gelmesiyle kendisine gelebildi ancak. Ağaçta sarktığını gördüğü şey gerçekten bir ceset miydi? Kafası vahşice koparılmış bir ceset! O gruptan bir kızın cesedi! Elini ağzına götürüp çığlıklarını bastırdı Sona. Gözyaşları elinin üzerinden kayıp giderken hala cesedi izliyordu. Aralarında en iri olan Joseph'in cesedi ağaçtan indirmeye çalışması üzerine Sona'nın gözüne bir şey çarptı. Hızla cesede yaklaştı. Kızın beyaz elbisesi üzerine kanla yazılmış yazıyı okuduğunda bu sefer çığlığını bastıramadı. 'Bunu yapmamalıydınız' Kendini tamamen kaybetti. Bir taraftan çığlıklar atarak ağlıyor, bir taraftan onları o alanın içine sokan Adriana'ya küfürler, lanetler yağdırıyordu. Hepsi onun suçuydu! Annesi ve babasının gözünün önünde işkenceyle öldürüldüğü yere onları bile bile getirmişti ve olanların hepsi onun suçuydu! Birisinin onu kucakladığını hissetti. Bir taraftan Sona'nın rahat durmayan bedenini taşımaya çalışıp diğer taraftan onu avutmaya çalışan kişi muhakkak Alexander idi. Gözyaşları içinde tekrar uykuya dalana kadar yanında bekledi Alexander. Uyumaya korkuyor, rüyasında o olayları tekrar yaşayacağını düşünüyor olsa da uykuya daldı. Gözlerini bir süre sonra açtığında hava kararmaya başlamıştı. Yerinden kalkıp diğerlerinin yanına gittiğinde yoluna çıkan ilk kişi şişmiş gözleriyle Adriana olmuştu. Sona'yı gördüğünde deli gibi saçlarıyla oynamaya ve onu işaret etmeye başladı. Sona hışımla Adriana'nın yanına doğru yürümeye başladı. Adriana'nın "O yaptı! Hepsini Sona yaptı!" diyen sesi kulaklarında yankılanınca beyninden vurulmuşa döndü. Hızını arttırıp Adriana'nın yanına gitti. Yakasından kaldırdı ve yanağına okkalı bir tokat yapıştırdı. Herkes bir anda suskunlaştı. Sona inanamayan gözlerle Adriana'ya baktığında gözlerindeki korkuyu okudu. Hıncını alamayıp bir tokat daha geçirdi yüzüne fakat bu sefer elini değil kelimelerini kullandı."Sen! Sen sebep oldun asıl hepsine sen! Bizi bu lanet yere bile bile getiren sendin! Beni buraya, ailemin gözlerimin önünde kanayarak ölmesini izlemek zorunda bırakıldığım yere sen getirdin! Gitmemişler demek ki! O lanet olasıcılar gitmemişler!" Hiç kimsenin ne olduğunu anlamadığını biliyordu Sona. Adriana'yı orada bırakıp diğerlerine döndü. "Buradan gitmek zorundayız! Hem de hemen yoksa geri dönecekler ve bu sefer kimseyi bırakmamaya özen göstererek hepimizi öldürecekler!" Bu sözler herkesin yüzüne bir tokat gibi çarpmıştı. Sabahki korku tekrar yerine gelmiş, bu sefer beraberine telaşta eklenmişti. Joseph'in "Lilith ve Ozzy'yi bulamıyorum!" diyen sesi duyulduğu anda herkesin aklına aynı şey gelmişti. Zorla iki gruba ayrılıp başlandı aramaya. Yarım saat sonra yükselen yeni bir çığlık üzerine herkes sesin geldiği yöne doğru koşmaya başladı. Görüntü aynı sabahki gibiydi. Kafası kesik iki beden,kanlar içinde,karşılıklı iki ağaçta... Ozzy'nin çıplak vücudundaki yazıyı gören herkesinse kanı donmuştu 'Çıkış yok!'

Korku içinde geri kamp alanına döndüler. Başlangıçta yedi kişiydiler fakat artık sadece dört kişi kalmışlardı. Adriana iyice delirmişti. Oturduğu bir kütüğün üstünde ileri geri sallanıyor, anlaşılmayan şeyler söylüyordu. Kelimelerin arasında Meredith ismini duyan Sona oturduğu yerden kalktı ve tekrar Adriana'nın yanına gitti. Kafasına doğru sert bir tekme atıp onu yere düşürdü. Joseph hızla Sona'nın yanına gidip onu durdurmaya çalışsa da olan olmuştu. Artık o bedenin içindeki Sona değil Adriana'nın ağzına alıp durduğu kişi, Meredith, idi. Kan açlığına sahip, kimsenin gözünün yaşına bakmayan, kimseyi tanımayan, daha da önemlisi katil olan yönü. Kolunun içinden çektiği uzun bıçağı Joseph'in boğazına saplamasıyla Adriana korku dolu bir çığlık attı. Yere yığılan Joseph'in ardından iğrenç bir kahkaha atan Meredith yerde ağlayan Adriana'yı önemsemeyip kendisine yaklaşmaya çalışan Alexander'a yöneldi. Diğer kolunun içinden küçük bıçakları çıkarıp bacaklarına doğru fırlattı. Yere yığılan çocuğu orada öylece bırakıp yeniden Adriana'ya döndü. Ensesinden tutup yerden kaldırdı ve bir ağacın gövdesine yasladı kızı. Hiçbir yere gidemeyeceğini biliyordu nasıl olsa. Alexander'ı sürünme seslerini duyunca yeniden ona döndü, yakaladı ve Adriana'nın karşısına kadar sürükledi. Büyük bir soğukkanlılıkla kız çığlıklar atarken o Alexander'ın hayat damarlarının olduğu yerleri bir bir kesmeye başladı. O sırada son derece normal bir ses tonuyla konuşuyordu. "Biliyorsun değil mi baştan beri hepsinin suçu sen ve ailensiniz. En başta bu olayları başlatan senin ailendi. Kıskandıkları için bu bedenin mutlu anne ve babasını öldürten senin anne ve babandı. Bakıyorum sen de onların izinden gitmeye çalışmışsın. Fakat düşünemediğin bir şey vardı. Ben! Ama sana bir teşekkür borçluyum" O sırada Alexander elinde can vermiş, bir kenara atılmıştı. Elindeki bıçağı da Adriana'nın tam kalbine doğru fırlatmadan son sözlerini söyledi Meredith “Beni aslında sen yarattın!”

Kulağına gelen saplanma sesiyle kendine gelmeye başladı Sona. Sanki gözlerindeki perde kalkmaya başlamış, derin bir uykudan uyanmıştı. Ayılmaya çalışır gibi ellerini gözlerine doğru yaklaştırdığında elindeki kanı görüp bir çığlık attı. O anda neler olduğunu anlayamadı. Çevresine bir göz atmasıyla beraber her şeyi anlaması bir oldu. Alexander'ın o halini görmesiyle de tamamen kendinden geçti.Ne yaptığının farkında değildi. Farkında olmadan ayağa kalktı, bomboş bakışlarla Adriana’ya sapladığı bıçağı aldı ve ellerinin titremesine zaman kalmadan kendisine sapladı.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Venetia Lynn Boleyn
Model
Model
Venetia Lynn Boleyn


Özel Yetenek : Duygu Sezinleme.

Sona McDiable Empty
MesajKonu: Geri: Sona McDiable   Sona McDiable Icon_minitimeCuma Nis. 06, 2012 8:17 am

Puanınız 94.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sibilusmagica.power-rpg.com
 
Sona McDiable
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Sona McDiable

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Sibilus Magica RPG :: Parşömen :: Nüfus Kaydı :: Rol Oyunu Kutusu-
Buraya geçin: