Sibilus Magica RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Sibilus Magica RPG

Bu ırklar savaşında tarafınızı iyi seçmeniz gerekiyor!
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
Kurgu Özeti

Kurtadam ve Vampirlerin savaşında tarafınızı en kısa sürede seçmeniz gerekiyor. Çünkü gözlerinizi açıp kapayana kadar büyük bir savaş patlak verebilir. Bu savaşta Kurtadam veya Vampir olabilirsiniz. Ya da savaşın dışında olabildiğince barışçıl bir ortamda yaşamayı tercih edip İnsan, Büyücü veya İblis olabilirsiniz. Yeteneklerinizi keşfedip, rol oyunlarınızın keyfine erişmek çok zor değil!

Duyurular
x Sitemizin avatar boyutu 165*350'dir.
x Irk kurguları yayınlanmıştır. Ulaşmak için; tık
x Özel Yetenek Alımları açılmıştır. Ulaşmak için; tık
Yöneticiler

Venetia Lynn Boleyn


Fredrik N. Vegard
Ayın En İyileri

Ayın Kişisel Kurgusu
name


Ayın Rol Oyunu
name


Ayın Çifti
name&name


Ayın Dostları
name&name


Ayın Düşmanları
name&name


Ayın Öğrencisi
name


Ayın Yetişkini
name
Buruk Bir Gece Moz-screenshot-1

 

 Buruk Bir Gece

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Katherine Moon
Büyücü
Büyücü
Katherine Moon



Buruk Bir Gece Empty
MesajKonu: Buruk Bir Gece   Buruk Bir Gece Icon_minitimePaz Mart 25, 2012 12:34 am


Buruk bir o kadar da alelade bir gece daha son bulmak üzereydi. Bir gece daha kana susamış açgözlü bir o kadar da aciz bedeni, doymak bilmeyen ruh; 12 leşin kanıyla sulanmıştı. İsimlerini hatta yüzlerini bile doğru dürüst bilmediği masum insanların kanına girmişti. Dokuz yüz küsur yıllık kısır döngü tekrarlanmıştı bir kez daha. Bir kez daha aynı acı, bir kez daha aynı boşluk…

Masum insanların sıcak kanı damarlarına aheste aheste akmaya başlamıştı. Hafif bir miskinlik, hafif bir haz duygusu vardı içinde. Sıcak kan; önce ağzından midesine midesinden de başta elleri sonra ayakları, en son ise beyni olmak üzere tüm uzuvlarına yayılıyordu. Yıllardır tıpkı bir uyuşturucu bağımlısı misali muhtaçtı kana. Kan onun için morfin, kan onun için su kadar gerekliydi.ı. Her gece gücünü tazelemek, gençliğine gençlik katmak istiyordu.

Madalyonun acıtan, acıttığı kadar da çirkin diğer yüzü yüzyıllardır içini kemiriyordu. Tıpkı bir farenin peynir kemirmesi gibi. Her gece aynı pişmanlık, her gece aynı üzüntüyü yaşıyordu. Ama bir türlü tatmin bilmez dürtüleri sürekli galip geliyordu. Her gece; ”Bu gece son. Bir daha asla olmayacak. Bu sefer söz” gibi zayıf iradesini kandırma girişimleriyle avutuyordu yüzyıllardır. Öyle bir noktaya geldiğini hissetmişti ki artık ne yalanlar fayda ediyor, ne de küçük avuntular. Artık hiç bir şey işe yaramıyordu. Umutsuz vakalığın son haddindeydi. Yüzyıllardır süregelen hastalığı tedavi edilemez, geri dönüşü olmayan son yol...

Hani umutla dolu olan insanların “Her zaman bir çıkış yolu vardır. Yapabilirsin! Bu kadar zor olamaz hadi.. “ deyişlerinin beş para etmediği aşamaya geldiğini acılı şekilde de olsa sonunda kabullenme olgunluğunu göstermişti. Peki şimdi ne yapacaktı? Bu noktaya kadar gelip her şeyi unutacak ya da bilmediği aklının ucundan bile geçmeyecek, aklının ucundan geçse bile yapmaya cesaret edemediği bir yol mu izleyecekti? Yoksa hiç bir şey olmamış gibi hayatına devam mı edecekti? Önünde uzun bir alternatifler listesi vardı. Kendisini büyük bir kararsızlık girdabına sürüklemişti.

Bu gecelik de işi bitmişti. Bedeni ve ruhu geçici bir tatminlik hissine kapılmıştı. Damarlarına yavaşça pompalanan masum insanların sıcak ve taze kanının verdiği mayışma hissiyle sokaklarda dolanıyordu. Yüzünü sürdüğü makyaj akmış ve bozulmuş, saçının topuzu yandan kaymış ve siyah elbisesinin üzeri kan olmuştu. Kıpkırmızı dudaklarını koluyla sildi. Ardından bir psikopatın kolunu andıran kanlı koluna bakarak aptalca gülümsedi. Kan kırmızısı parlak topuklu ayakkabıları ayağını acıtmaya başladı. Taze kan ayaklarını şişirmişti.

Bir mühlet normal bir şekilde yavaşça gecenin soğuğunda yürümeye devam etti. Vampir olduğu için soğuk havadan fazla etkilenmiyordu. Dikkatini dağıtacak fazla bir şey olmadığından kolayca derin düşüncelere daldı. Aklı ve mantığı artık bazı şeyleri sorgulamaya başladı. Yaşadığı düzensiz hayat düzeni, yaptıkları, yapacakları kısacası akla gelebilecek her soru zihninden hızla karmaşık bir şekilde akıyordu.

Aradığı sorulara cevap bulamadı. Bir tanesine bile tutarlı cevabı yoktu. Ne tek bir hayali ne de tek bir umudu kalmıştı ölümsüz hayatında.Yapabileceği her şeyi yapmış olmasının verdiği mutluluk ve acı duygu dünyasını başka bir karışıklığa sürüklemişti. Mutluydu. Çünkü yapmak istediği, hayali olan her şeyi yapmıştı. Mutsuzdu. Çünkü hayatta yapacağı ya da yapmak isteyeceği hiçbir şey kalmamış birden yaşama amacının olmayışı onu git gide aşırıya kaçan dehşet duygusuna kapılmıştı. Bu acı gerçekle yüzleşmenin ağırlığı hafiflemiş bedenine koca, sert bir kaya parçası cuk diye oturmuştu.

Düşünmek, düşünmek bazen acılı olabilir. Düşünmenin verdiği acı bazen hafif bazen ise ağır olabiliyordu. Düşünmenin verdiği ağırlık hafif, küçük çaplı bir sinir krizi hissi yaratabiliyordu. Bu dokuz yüz otuz yedi yaşındaki genç görünümlü ihtiyar bir vampir için ağırdı. Yüz yıllardır belki de ilk defa bu kadar düşünmen verdiği dehşete düşmüştü. Elleri titriyor, gözyaşlarını titrek bir şekilde göz pınarlarından süzülmesine yardımcı oluyordu. Birden dizinin bağı çözüldü. Güçsüz bir et yığını gibi yere yığıldı. Yıllardır içinde biriken insansı zaafıydı belki de. Belki de duyguları daha da yoğunlaşmıştı eskisine nazaran. Gözlerinden aheste aheste süzülen gözyaşlarını hızlı bir el darbesiyle sildi. Ardından dağılan makyajı dikkatini çekti. Bir mendil yardımıyla sertçe ovuşturarak yüzünü de sildi.

Yüzünde maske namına hiçbir şey kalmamıştı. Teni bir ölü gibi bembeyazdı. Gözlerinde canlılık namına bir damla bile yaşam enerjisi yoktu. Ayağını sıkan topuklu ayakkabıları hışımla bir kenara fırlattı. Yeri daha rahat hissedebiliyordu. Kendisini biraz hafiflemiş gibi hissetti. Ama aşırı derecede huzursuzdu. Korkuyordu, Utanıyordu. En acısı da kendisinden ve her şeyden iğreniyordfu. Yalnızlığının ve ne yapacağını bilmemenin verdiği korkuyu yaşamak ve o dehşete düşmek korkunç geliyordu.

İki üç denemenin ardından yerinden kalktı. Güçsüzlüğü değil de isteksizliğin verdiği acizliğin yüzünden kalkamamıştı. Hani gücü olup inancı olmamak gibiydi durumu. İki üç adım daha attı.Yanından geçen birbirine sanki veda edercesine sarılmış iki sevgili gözüne çarptı. Bu duyguyu hiç yaşamamıştı. Onun için erkekler sadece içinden gelen cinsellik dürtüsünü tatmin edip uzun uzuvlarından akan beyaz sıvı ve önündeki kabarıkla onu eğlendirmekten ibaretti. On yedi yıllık insan, dokuz yüz yirmi yıllık vampir hayatında bu duyguyu hiç yaşamamıştı. Bir erkeğe tutkuyla bağlanmak onun için çok uzaktı. Sinirinden iki eliyle elbisesini sıktı. Hışımla kendini toparlayarak hızlı adımlarla oradan uzaklaştı.

Annesinin elinden kaçmış küçük bir kız çocuğu üzerine doğru koşuyordu. Halisünasyon mu görüyordu. Bu kızıl saçlı küçük kız kendi çocukluğunu andırıyordu. Dayanacak gücü kalmamıştı. Kendini serbest bırakarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Artık anlamıştı hayatında kaybedecek bir şey kalmamıştı. Yıllardır ne canlı ne de ölü kabul ediliyordu. Dokuz yüz yirmi yıl önce bu hakkından vazgeçmişti. Ne bir görüntüsü be de bir gölgesi vardı. En basitinden kendisine ait bir kokusu bile yoktu. Sadece süründüğü gül esanslı parfümden ibaretti her şey. Bu saydıkları ve daha fazlası kısacası hepsini zaten yıllar önce kaybetmişti. Kendisini kazanan sandığı anlarda bile en büyük kaybeden olduğunu görmeye dayanamıyordu. Sinirinden gücü ve umudu tükenene kadar olan gücüyle iki eliyle birlikte yumruklarla yere vurmaya başladı.

Saçındaki topuzu tamamıyla bozdu. Bir mendil yardımıyla son defa gözyaşlarını sildi. Dişi bir kaplanın son silkinişiydi bu. Siniri, öfkesi kısacası tüm duyguları bedeninden çekilmiş gibiydi. Tam anlamıyla hareket kabiliyeti olan ölü bir et yığınını andırıyordu. Kendisine bir kurtuluş, bir umut arıyordu. Nerede bulabilirdi? Neydi çaresi? Hastalığına şifa arayan bir hastanın durumu gibiydi.

Gökyüzündeki dolunay kaybolmak üzereydi. Yıldızların ışığıysa teker teker sönüyor, dünyadan uzaklaşıyordu. Eflatun örtü yerini huzur mavisine bırakıyordu. Güneşin doğmasına sayılı dakikalar kalmıştı. Azıcık ilerisindeki kayalıklara doğru yavaşça yürüdü. Gözlerini sımsıkı yumdu. Denizin o ağır ferah yosun kokusunu içine çekti. Sol dudağının kenarında hafif bir tebessüm oluştu. Denizden esen meltem içini yumuşatıyordu. Birkaç saniyelik de olsa içi huzurla dolmuştu.

Artık son noktaya gelmişti. Gözlerini açtı. Sağ yüzük parmağındaki altın yüzüğü çıkartıp olan gücüyle denize fırlattı. Bu yüzük onu güneş ışınlarına karşı koruyordu. Son saniyelerini yaşıyordu. Gözlerini yuvalarından fırlayacak kadar açtı. Güneşin doğmasıyla ağzından şu sözler döküldü;

“Elveda Doğan Güneş Benim İçin Son Kez Doğuyorsun,
Elveda Batan Güneş Benim İçin Son Kez Batıyorsun.”


Sözlerinin ardından güneşin ilk ışıklarıyla sarı ışık zerrecikleri arasında ebediyete doğru yok oldu. Geriye sadece denizden esen hafif meltem ve kumaş parçaları kaldı. Geciken huzur, yeni doğan güneşle birlikte gelmişti. Artık hiç olmadığı kadar özgürdü.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Phoenix Diséur
Büyücü Lideri | Konsey Üyesi
Büyücü Lideri | Konsey Üyesi
Phoenix Diséur


Özel Yetenek : Akıl Okuyucu.

Buruk Bir Gece Empty
MesajKonu: Geri: Buruk Bir Gece   Buruk Bir Gece Icon_minitimePaz Mart 25, 2012 8:36 am

Puanınız 90. Yazınızı sola dayayarak ve ikincil renk olarak pastel renkler kullanırsanız daha iyi bir görünüm elde edebilirsiniz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Buruk Bir Gece
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Sibilus Magica RPG :: Parşömen :: Nüfus Kaydı :: Rol Oyunu Kutusu-
Buraya geçin: