Sibilus Magica RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Sibilus Magica RPG

Bu ırklar savaşında tarafınızı iyi seçmeniz gerekiyor!
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
Kurgu Özeti

Kurtadam ve Vampirlerin savaşında tarafınızı en kısa sürede seçmeniz gerekiyor. Çünkü gözlerinizi açıp kapayana kadar büyük bir savaş patlak verebilir. Bu savaşta Kurtadam veya Vampir olabilirsiniz. Ya da savaşın dışında olabildiğince barışçıl bir ortamda yaşamayı tercih edip İnsan, Büyücü veya İblis olabilirsiniz. Yeteneklerinizi keşfedip, rol oyunlarınızın keyfine erişmek çok zor değil!

Duyurular
x Sitemizin avatar boyutu 165*350'dir.
x Irk kurguları yayınlanmıştır. Ulaşmak için; tık
x Özel Yetenek Alımları açılmıştır. Ulaşmak için; tık
Yöneticiler

Venetia Lynn Boleyn


Fredrik N. Vegard
Ayın En İyileri

Ayın Kişisel Kurgusu
name


Ayın Rol Oyunu
name


Ayın Çifti
name&name


Ayın Dostları
name&name


Ayın Düşmanları
name&name


Ayın Öğrencisi
name


Ayın Yetişkini
name
Unusual Friendship Moz-screenshot-1

 

 Unusual Friendship

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Jack Pål Twist
Spor Eğitimi Öğretmeni | Vampir
 Spor Eğitimi Öğretmeni | Vampir
Jack Pål Twist


Özel Yetenek : Güneşten Etkilenmemek

Unusual Friendship Empty
MesajKonu: Unusual Friendship   Unusual Friendship Icon_minitimePaz Nis. 01, 2012 7:56 am

Unusual Friendship 22682_1329445901_100_100 & Unusual Friendship Lily-3-lily-allen-11956607-100-100

    Jack Pål Twist & Madeleine Lynne G.
A Vampire & A Witch
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://cookieandmilkshake.tumblr.com/
Jack Pål Twist
Spor Eğitimi Öğretmeni | Vampir
 Spor Eğitimi Öğretmeni | Vampir
Jack Pål Twist


Özel Yetenek : Güneşten Etkilenmemek

Unusual Friendship Empty
MesajKonu: Geri: Unusual Friendship   Unusual Friendship Icon_minitimePaz Nis. 01, 2012 9:42 am

    Tatil diye buna derler değil mi? Paris ve nemli havası. Evet, buna tatil derler. Bir daha içime çekiyorum o eşsiz havayı. Bu şehri özlemişim. Bu şehri, havasını, toprağını ve o suratsız varlıklarını. Her bir yanınızdan farklı ırklarda varlıklar geçip gidiyor; kimse birbirine dokunmuyor. Burada da alışılmış olsa gerek. Bu beni bir daha sevindiriyor. Kendi kendime kahkaha atıyorum. Paris'in o suratsız sakinleri dönüp bakıyorlar ve ben içimden sayıyorum bunlara. Hepsi koyun sürüsü gibiler. Parislilerden nefret ediyorum. Gerçekten! Ama konu Paris olunca... Tanımlayacak söz bulamıyorum.

    O da ne? N'oluyor orada? Vay! Meğer her şey göründüğü gibi sakin değilmiş; bir vampir ile bir kurtadam kapışıyor. Kimileri ortamdan kaçmak için adımlarını hızlandırırken kimileri de olay yerine doğru ilerliyor. Ha, siz Parisliler yok musunuz? Hepiniz kendinizi bir şey sanıyorsunuz. Bu şehre uymayan davranışlar sergiliyorsunuz. Böyle olmayacak; ya gidip durduracağım kavgalarını ya da ikisinden biri ölecek. Bir binanın duvarından diğerine sekiyorlar durmadan. Bir an önce... Aaa, hadi ama! Tam da kahramanlık yapacaktım. Olmadı şimdi, polis kılığında iki avcı olaya müdahale ediyor. Sinir oldum. Öldürsem mi? Öldürmek için içimde oluşan istek vücudumdaki tüm damarları hareket geçiriyor. Kalp atışlarının sesini duyabiliyorum; tedirginler! Ama neyse ki Paris Polisi olaya el koyuyor ve iki aptalın kapışması sona eriyor. Hala öğrenemediler bir arada yaşamayı. Öğrenemezler de!

    Ah! İşte orada, Café de la Paix. Adını bir defa düzgün söylesem yemin ediyorum kendimi kurtadamlara yem olarak götüreceğim. Ama yok efendim, adını düzgün söylemeyi bırakın adını okuyamıyorum bile çoğu zaman. Fakat bu kafe de Paris'te özlediklerim arasında. Muhteşem ortamı ve sakinliği tam Paris klasiğine yakışır şekilde. Hemen gidip güzel bir kahve içmek için can atıyorum. Hızlı adımlarla karşıdan karşıya geçiyorum. Lanet olsun! "Bu ne ya? Paris bu kadar mı b.k götürür oldu?" diye bağırıyorum. Çünkü gerçekten ayağımın altında bir köpek pisliği var. Tam yolun ortasında ne işi var bunun? Aman tanrım ya! Nasıl temizleyeceğim şimdi ben bunu? Tanrı şükürler olsun, orta yaşlarda bir bayan halimi görmüş olsa gerek yardımıma koşuyor. Elindeki peçeteyi uzatıp o Fransız aksanıyla "Maalesef artık Paris böyle efendim." diyor. Bir Fransıza göre İngilizcesi gayet iyi. Şaşırttı beni! Normal bir insan olduğu kalp atışından belli oluyor. Daha fazla heyecanlanmaması için "Teşekkür ederim hanım efendi. Tüm dünya kötüye gitmiyor değil." diyorum. Ve kadının gitmesini bekleyip ayakkabımın altını temizliyorum. Ve Café de la Paix'in yolunu tutuyorum.

    Café de la Paix'in o sıcak ortamı ve taze çekilmiş kahve kokusu gerçekten dünyanın başka hiç bir yerinde bulacağınız türden bir şey değildir. Sahipleri ve çalışanları sizi gerçekten evinizde hissettirirler. Bu kafeye son geldiğim de oturduğum masayı boş görmek beni gerçekten çok şaşırtıyor. Hemen gidip oturuyorum ve birkaç dakika sonra güzel bir bayan hemen yanımda bitiyor. "Ne isterdiniz efendim?" Hadi gel de çık şimdi işin içinden? Güzel bayan Fransızca konuşuyor. Bildiğim kadarıyla cevap vermeye çalışıyorum ama becerebildim mi bilemeyeceğim. O tuhaf aksanımla "Ben... Café Mocha! Bir." diye saçmalıyorum. Kız anlamış olsa gerek ki hemen siparişi onaylayıp yanımdan ayrılıyor. Fakat, bu masa son geldiğim zamanki gibi değil. Bir eksiklik var. Elbette, son geldiğimde ben yalnız değildim ki. Çok yakın dostum, yılların dostu, Madeleine yok. Şimdi burada, yanımda olsa ne kadar güzel olurdu diye bir iç geçiriyorum. Tabi ya, neden olmasın? Onun numarası cüzdanımda bir yerlerde olacaktı. Kısa süre kurcaladıktan sonra nihayet buluyorum. Bu güzel Parisli büyücüyü arayıp rahatsız etmek için can atıyorum ve çalan telefon nihayet açılıyor, çok kibar bir "Alo!" sesini işitiyorum. "Madeleine? Bayan Madeleine'le mi görüşüyorum acaba?" kibarlıktan ödün vermemek benim göbek adım. Ya da göbek adlarımdan biri. İngilizce konuşmamı hiç tuhaf karşılamayan bir sesle "Evet, ben kiminle görüşüyorum?" diye cevap veriyor. Kimliğimi gizleyip oyun mu oynasam? Yoksa o değerli dosta hemen kim olduğu mu söylesem mi? Ne yazar? O falcı oğlum. Kim olduğunu tahmin edemez mi sanki. Medyum vari bir şey kendiler. "Benim, Jack. Jack P. Twist." Daha ön adını söylediğimde aldığı derin nefes, kim olduğumu anladığını ve sevincini bariz bir şekilde göstermişti. "Aaa, deli oğlan. Sen? Sen Paris'te misin yoksa?" Onun sevindiğini görmek, ne görmesi duymak, beni daha mutlu ediyor. "Evet, Paris'teyim. Kısa bir tatile çıktım. Ve bizim mekandayım. Son buluştuğumuz mekanda. Diyordum ki..." daha lafım bitmeden "Hemen geliyorum. Sakın oradan bir yere ayrılayım deme. Seni çılgın oğlaaaan. Yarım saate oradayım." diyor ve anında kapatıyor. Bu kadar hızlı mı? Vay be! Görmeyeli baya enerji dolu biri olmuş. Onu gerçekten çok özlemişim. Aaa, bu da ne? Kahvem bitmiş. "Bakar mısınız? Lütfen." dememle birlikte o güzel Fransız yeniden yanımda bitiyor ve bardağımı alıp o geniş kalçalarını sallayarak uzaklaşıyor. Şimdi iki şeyi sabırsızlıkla bekliyorum; birincisi Madeleine'i, ikincisi kahvem. Nerede kaldı benim o sıcak kahvem?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://cookieandmilkshake.tumblr.com/
Madeleine Lynne G.





Unusual Friendship Empty
MesajKonu: Geri: Unusual Friendship   Unusual Friendship Icon_minitimePaz Nis. 01, 2012 10:28 am

Sigaramın dumanı gözlerimi yakarken, istemsiz bir şekilde gülümsüyorum. Bir elim hala sıcak olan kahve badağımın üzerinde. Kendimi rahatlatan tek şeymiş gibi geliyordu bu kahve. Soğuk Paris akşamlarıydı bunlar. Her akşam oturduğum kafede yine lanet olası piçler vardı. Seks ticaretinin bol olduğu arka planlardan meydana atılmışlardı. Ray-Ban gözlükler, polo tişörtler, mokasen ayakkabılar. Dayanılmaz derecede... mide bulandırıcı! Hayat neden bu kadar bok? Yada sadece benim hayatım mı değim yerindeyse boka sardı? Paris dillere destan güzeliği olan bir şehir. Zengin piç kurularının sokaklarda, çobanı olmayan koyun sürüsü gibi dolaşması, kadın ticaretleri, her gece ambulans, polis sesleri dışında yani. Ne ucuz, adi bir hayat. Eski hayatımı özlesem dahi buralara alışmam gerekiyordu. Babam olsaydı, 'Büyük şehir, büyük sorumluluk.' derdi. Babamın öğütlerini hep dinlerdim.
Kül tablasına baktım. Yarım saatte, yarım paket sigara bitirmişim, yuh! Anlayamadığım şey ise şuydu:
Param var, evim var, sakin uysal bir hayatım var. Daha ne? Sanırım tek sorunum yalnızlıktı. Eski hayatımda oldukça arkadaşım olmuştu. Şimdi hiçbiri yok. Sanki hiç tanışmamışlar, sanki karşılaşmamışlar gibi. Şu an dışarı atılma arzumu bastırmaya çalışıyorum. O kafeye gidip, bok beyinli herifleri görünce nasılda sinir oluyorum ah, bir bilinse. Evde oturmak daha mantıklı gelsede sıkıntıdan patlamak üzereyim be! Yaklaşık üç gündür evden dışarı adımımı atmadım. O sırada Nokia 5800 telefonum titremeye başladı. Ekranda beliren numaraya baktım. Tanımıyordum. Kim olabilirdi ki? Açtım telefonu.
"Alo!"
Telefondaki ses onu soruyordu. Madeleine demişti. En azından doğru anladığını umuyordu. Ses tanıdık gelmesede cevap verdi.
"Evet, ben kiminle görüşüyorum?"
Garip, bir süre ses gelmiyor. Yo, beni kandıramazsın şaşkın şey! Ben falcıyım ya. Tabii karşıdakinin haberi yok.
"Benim, Jack. Jack P. Twist."
Yuh! Bu isim. Olamaz. Özemişim sanırım. Biricik arkadaşım. Alaycı yaklaşıyorum bu olaya.
"Aaa, deli oğlan. Sen? Sen Paris'te misin yoksa?"
"Evet, Paris'teyim. Kısa bir tatile çıktım. Ve bizim mekandayım. Son buluştuğumuz mekanda. Diyordum ki..."
Ney? Benim sürekli oturduğum kafe. Seviniyorum tabii ki. Arkadaşım gelmiş. Özlediim ve canımdan çok sevdiğim bir arkadaşım. Tabii ki duyunca sözünü kesiyorum.
"Hemen geliyorum. Sakın oradan bir yere ayrılayım deme. Seni çılgın oğlaaaan. Yarım saate oradayım."
Hemencecik kapatıyorum telefonu. Bardağı bırakıp aynaya doğru yürüyorum. Aslında fena değiim. Güzel sayılabilirim. Üzerimi değişmeden saçlarımı tepeden topuz yapıyorum. Yanıma cüzdanımı alıp dışarı doğru adım atıyorum.
Dışarı çıkınca soğuk hava dalgası karşılıyor beni. Donuyorum ya, bu ne abi? Yürüyorum. Şaşırmış olmalı. Bu kadar istekli olduğumu bilmiyordur çocukçağız. Heyecanlıyım. Uzun süren bir aradan sonra bir kaç sıcak muhabbet iyi gelebilirdi. Hem Jack'i severim. Can dostumdur. Birbirimizi hep korurduk. O vampir, benimse büyücü olmama rağmen hemde. Kafenin önüne geliyorum. İğrenç. Köpek pisliği, Paris bok oldu. Geri çekilip kenarından geçiyorum. İçeri girdiğim anda sıcak hava tıkıyor burnumu. Parfüm kokusu doluyor ciğerlerime. Ne zamandır ilk defa sigara dumanından başka bir şey. Burnum açılıyor resmen. Mutluyum. İşte Jack. Hep yakışıklı bir çocuktu. Hala yakışıklı. Yakışıklı olduğu kadar da zeki ve güvenilir biri. Eski dostlar tekrar bir arada. Yanına gidiyorum. Öne eğilmiş bir şeyler yapıyor.
"Hey, yakışıklı!"
Başını kaldırıyror. Suratına bakıyorum. Gözlerimi kırpıştırıyorum.
"Made?!"
Aha, evet benim o kişi. Ayağa kalkıyor ve bir anda boynuna atılıyorum. Onu öylesine özlemişim ki. Parfümünü değiştirmemiş bile. Hala Vıbe kokuyor. Merlin'in Sakalı! Bıraktığımdan daha iyi durumda. Tavana bakıyorum. Ah, doğru ya! O artık parlamıyor ve ışıktan etkilenmiyor. Nasıl bir konuşma yapmalı? Oturuyoruz.
"Sen... Sen tatile mi geldin, Jack?"
Cevabı nedir diye gözlerinin içine bakıyorum. Ama o hala şaşkın gibi görünüyor. Çok mu sıkı sarıldım ne? Öylece bakışıyoruz. İçe işleyen bakışları var. Arkadaşımı özlemişim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Unusual Friendship
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Sibilus Magica RPG :: Ortak Alanlar :: Paris :: Café de la Paix-
Buraya geçin: