Sibilus Magica RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Sibilus Magica RPG

Bu ırklar savaşında tarafınızı iyi seçmeniz gerekiyor!
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
Kurgu Özeti

Kurtadam ve Vampirlerin savaşında tarafınızı en kısa sürede seçmeniz gerekiyor. Çünkü gözlerinizi açıp kapayana kadar büyük bir savaş patlak verebilir. Bu savaşta Kurtadam veya Vampir olabilirsiniz. Ya da savaşın dışında olabildiğince barışçıl bir ortamda yaşamayı tercih edip İnsan, Büyücü veya İblis olabilirsiniz. Yeteneklerinizi keşfedip, rol oyunlarınızın keyfine erişmek çok zor değil!

Duyurular
x Sitemizin avatar boyutu 165*350'dir.
x Irk kurguları yayınlanmıştır. Ulaşmak için; tık
x Özel Yetenek Alımları açılmıştır. Ulaşmak için; tık
Yöneticiler

Venetia Lynn Boleyn


Fredrik N. Vegard
Ayın En İyileri

Ayın Kişisel Kurgusu
name


Ayın Rol Oyunu
name


Ayın Çifti
name&name


Ayın Dostları
name&name


Ayın Düşmanları
name&name


Ayın Öğrencisi
name


Ayın Yetişkini
name
Patrica. Moz-screenshot-1

 

 Patrica.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Lydia O'Sullivan
Vampir | Gazeteci & Yazar
Vampir | Gazeteci & Yazar




Patrica. Empty
MesajKonu: Patrica.   Patrica. Icon_minitimeÇarş. Mart 28, 2012 2:43 am

ÖNEMLİ:
Başka bir sitede yaptığım RP'dir efen'm. Renkler göz yoruyorsa üzgünüm. Bu renkler var. Saygılar.

Barton Kıyısı - Ağustos Resmi Tatili, 2001

On altı yaşındaki Albert, babasına karşı koymak için cesaretini topladı. Annesi diğerlerinin gidişini görmüştü ve istemeden dikkat çekmekten korkuyordu. Kadın çelimsiz kollarını, çocuğun omuzlarına dolayıp yanağını da onunkilere bastırarak, "Eğer gereğinden çok kalırsak," dedi, "toplumsal reformcular yara bere kontrolüne gelirler ve bulduklarında seni alıp götürürler." İlk çocuğunu yıllar önce uzaklaştırmışlardı ve diğer iki çocuğuna da asla kurtulamayacağı polis ve sosyal yardım korkusunu aşılamıştı. Kıyaslandığında, morluklar önemsiz sıkıntılardı.

Albert, otomobilin ön tamponuna tırmandı ve ön camdan içeriye dikkatle baktı. Eğer Fox uyuyorsa, içeri girmesinin hiçbir yolu yoktu. Onu uyandıracak olursa yaşlı bunak tam bir şeytana dönerdi. Bir keresinde, Albert yanlışlıkla omzuna dokunduğunda, yastığının altında sakladığı katil bir usturayla Albert'in elini yarmıştı. Babaları uyuyup anneleri ağlarken o ve erkek kardeşi Wolfie, çoğu kez arabanın altına girerdi. Soğuk ve yağmurlu zamanlarda bile, ikisi de Fox dışarı çıkmadıkça içeri girmeye cesaret edemezlerdi.

Albert, Fox'un babasına uygun bir isim olduğunu düşünürdü. Geceleri karanlıkta gizlice avlanır, kimselere görünmeden gölgeden gölgeye süzülürdü. Bazen Albert'in annesi ne yaptığını anlasın diye onu Fox'un peşinden gönderirdi ama Albert ustura korkusuyla fazla uzaklaşamazdı. Fox'un usturayı hayvanlar üzerinde kullandığını görmüştü; gırtlağını yavaşça yararken ölü bir geyiğin can çekişini, bir tavşanın çağıldayan bağrışını duymuştu. Asla hemen öldürmezdi. Albert nedenini bilmiyordu ama içgüdüsel olarak Fox'un korkudan zevk aldığını düşünüyordu.

Babası yakatta değildi, delicesine çarpan kalbiyle Albert cesaretini toparlayıp açık olan ön kapıdan girdi. Annesinin hep dediği gibi, "ne kadar korktuğunu asla belli etmeyerek" zaman içinde bu adama karşı koymanın en iyi yolunun eşit koşullarda oynamak olduğunu öğrenmiş, böylece John Wayne gibi kasıla kasıla yürüyerek bir zamanlar koltuklar arasında kalan ara yolda ağır ağır ilerledi.Suyun şapırtısını duyunca babasının, banyo kısmını mahrem kılan perdenin arasında olduğunu tahmin etti.

"Selam Fox, ne haber ahbap?" dedi yerinde duraksayıp.
Suyun şapırtısı aniden kesildi. "Ne yapacaksın?"
"Hiç."
Perdenin hışırtıyla açılmasıyla birlikte, teneke tenekeye batmış kıllı kollarından sular damlayan, gövdesi çıplak babası ortaya çıktı. "Hiç!" diye bağırdı."Hiç, öyle mi? Sana kaç defa söylemem gerekiyor?"

Çocuk irkildiyse de duruşunu bozmadı. Hayat hakkındaki en büyük şaşkınlığı, babasının davranışlarıyla konuşma biçimi arasındaki akıl almaz farktan ileri geliyordu. Albert'in gözünde Fox, kimsenin bilmediklerini bilen bir aktör gibiydi ama onu yöneten öfke, Albert'in filmlerde gördüklerine hiç ama hiç benzemiyordu. "Hiç," diye tekrarladı vakur bir edayla.
Babası usturasına uzandı. "Cevabı seni ilgilendirmiyorsa neden ne yaptığımı soruyorsun?"
"Bir çeşit selamlaşma sadece. Filmlerde öyle yapıyorlar. Hey ahbap, nasıl gidiyor, n'apıyorsun?" Aynada görünebilsin diye avucunu gösterip parmaklarını açarak elini Fox'un omzuna kadar kaldırdı. "Sen de selam çakıyorsun."
"Şu lanet filmleri ne çok izliyorsun. Amerikalı gibi konuşmaya başladın. Nerede izliyorsun?"
Albert en tehlikesiz açıklamayı seçti. "Ben ve Wolfie bu çocukla en son kaldığımız yerde arkadaş olduk. Bir evleri var... Annesi işteyken onun filmlerini bize izletiyor." Bir noktaya kadar anlattıkları doğruydu. Annesi onları yakalayıp yaka paça kapı dışarı edene kadar çocuk onları eve alıyordu. Fox dışarıdayken, çoğu kez Albert ana-babasının yatağının altındaki kutudan para aşırır ve kasabaya yakın olduklarında sinema bileti alırdı. Paranın nereden geldiğini veye neden bu kadar çok olduğunu bilmezdi. ama Fox paranın eksildiğini hiç fark etmiyor gibiydi.

Fox, tepedeki kısa kesilmiş tıraşlı bölgeleri kazımak için usturanın ucunu kullanırken onaylamadığını belirtir biçimde homurdandı. "Kancık ne yapıyordu? O da orada mıydı?"
Albert annesine 'kancık' denmesine alışmıştı. Bazen kendisi bile ona 'kancık' derdi. "O hastayken oldu." Babasının nasıl olup da usturayla kendisini kesmediğini hiç anlamazdı. Keskin bir ucu kafa derisinden aşağıya sürtüp de bir kere bile kan akmaması alışıkmış bir şey değildi. Fox, işi kolaylaştırmak için sabun dahi kullanmazdı. Aynada Fox ile göz göze geldi. "Ne bakıyorsun?" diye homurdandı adam. "Ne istiyorsun?"
Suyun üstünde yüzen siyah saç tellerini işaret ederek, "Eğer böyle devam ederse yaban ördeği gibi kel kalacaksın." dedi çocuk. "Bir doktora gitmelisin. Kafanı her salladığında saçlarının dökülmesi normal değil."
"Kim bilir? Belki kellik genlerimde var ve seninde saçların dökülecek."
Albert kendi sarışın yansımasına baktı. Adamın konuşma isteğinden cesaretlenerek, "Bu mümkün değil," dedi. "Hiç sana benzemiyorum ki. Sanırım anneme çekmişim. Ve onun saçları dökülmeyecek." Bunu söylememeliydi. Sözler daha ağzından dökülürken hata ettiğini anladı ve babasının gözlerini kıstığını gördü.
Kaçmaya çalıştıysa da, Fox kocaman eliyle boynunu sıkıca yakaladı ve yumuşak gıdığını usturayla çizdi. "Senin baban kim?"
Göz yaşları gözlerini yakarken, "Sen," dedi çocuk ağlayarak. "Sen Fox."
"İsa aşkına!"Adam çocuğu kenara savurdu. "Lanet olası bir şey bile hatırlayamıyorsun, değil mi? Sensin demeliydin... 'O'sun... Benim. Neydi onun adı Albert?" Saçlarını kazımaya geri döndü.
"G-g-gramer?"
"Fiil çekimi, seni küçük cahil pislik. O bir fiil."
Çocuk elleriyle sakin ol işareti yaparak geriledi. Babasının düşündüğü kadar aptal olmadığını umutsuzca kanıtlamak istercesine, "Anlaşılmayacak bir şey yok ki Fox," dedi. "Kütüphaneye en son gidişimizde annem ve ben saçla ilgili internette araştırma yaptık. Sanıyorum şey deniyordu," kelimeyi söylendiği gibi ezberlemişti, "o-lo-pek-ya. Hakkında çok şey var... ve yapabileceğin şeyler."
Adamın gözleri yine kısıldı. "Alopezi, ahmak. Kahrolası, öyle cahilsin ki. Şu kancık sana hiçbir şey öğretmiyor mu?"
"Sadece yarım etmeye çalışıyordum. Kel kalan çok adam var. Çok önemli bir şey değil. Çoğu durumda," duyduğu sesi en iyi biçimde sapladı. "Alopezi iyileşiyor ve saçlar yenden çıkıyor. Belki sana da böyle olacak. Stres yapmamalısın... Endişe saçları dökebilirmiş."
"Peki diğer durumlarda?"
Çocuk sandalyenin arkasına sımsıkı yapıştı, çünkü korkudan bacakları titriyordu. Telaffuz edemediği kelimeler ve Fox'u kızdıracak fikirlerle, ulaşmaya çalıştığı noktadan uzaklaşıyordu. "Kanser..." derin bir nefes aldı... "Diyabet ve Arterit'in neden olduğuna ilişkin bir şeyler vardı." Babası yeniden iğrençleşmeden hızla devam etti. "Annem ve bana göre bir doktora gitmen gerek çünkü eğer hastaysan hastalığın orada olmadığını varsayarak onu iyileştiremezsin. Ameliyat için başvurmak o kadarda zor değil. Kanunlara göre gezginler de diğer herkes gibi korunma hakkına sahip."
"Kancık, sana benim hasta olduğumu mu söyledi?"
Albert'in korkusu yüzünden okunuyordu. "Yok, yok, hayır. Senin hakkında hiç, hiç konuşmuyor."
Fox usturayı ahşap lavaboya sapladı. Dönerek, "Yalan söylüyorsun," diye homurdandı. "Ne söylediğini anlat yoksa lanet olası bağırsaklarını deşeceğim."
"Baban kafadan hasta... baban şeytan..."
"Hiçbir şey," demeyi başardı Albert. "Hiçbir şey söylemiyor."
Fox oğlunun dehşet içindeki gözlerini dikkatle inceledi.
"Gerçeği söylesen iyi olur Albert yoksa iç organları deşilen annen olur. Tekrar dene. Benim hakkımda ne söyledi?"
Çocuğun sinirleri iptal oldu ve arka çıkışa doğru hamle yaptı, otobüsün altına dalarak yüzünü ellerine gömdü. Hiçbir şeyi beceremiyordu. Nasıl dua edeceğini bilse Tanrı'ya yakarırdı ama Tanrı onun anlamadığı belirsiz bir mevcudiyetti. Bir keresinde annesi, "Tanrı kadın olsa bize yardım ederdi." demişti. Başka bir zaman da Tanrı'nın polis olduğunu söylemişti. "Eğer kurallara itaat edersen Tanrı iyidir, etmezsen seni cehenneme gönderir."
Albert'in anladığı değişmez tek gerçek, yaşadığı sefaletten hiçbir şekilde kaçış olmadığıydı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Venetia Lynn Boleyn
Model
Model
Venetia Lynn Boleyn


Özel Yetenek : Duygu Sezinleme.

Patrica. Empty
MesajKonu: Geri: Patrica.   Patrica. Icon_minitimeÇarş. Mart 28, 2012 5:33 am

Puanınız 76.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sibilusmagica.power-rpg.com
 
Patrica.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Sibilus Magica RPG :: Parşömen :: Nüfus Kaydı :: Rol Oyunu Kutusu-
Buraya geçin: